10 Ekim 2009 Cumartesi

ÇAĞDAŞ AŞİRET ve PARLATILAN ALİ KEMAL

Bugün okuduğum gazetelerde iki olay dikkatimi çekti...
1) Sanem Altan'ın Vatan'da Röportajları yayınlanmaya başlanmış... (Uzun süredir devam ediyormuş da ben yeni farkettim)
2) Gazeteci Orhan Karaveli “Ali Kemal ; Belki Bir Günah Keçisi” isimli kitabını yazmış...
Birbiri ile ilişkili gördüğüm iki olay konusundaki  Düşüncelerimi yazma ihtiyacını hissettim...


* ÇAĞDAŞ AŞİRET; Altan ailesinin 6 ferdi 4 ayrı gazetede yazıyor. Dede Çetin Altan Milliyet’te, Mehmet Altan Star’da, Ahmet Altan Taraf’da, Torun Sanem Altan’da Vatan’da… Mehmet Altan ve Ahmet Altan çalıştıkları gazetelerin Başyazarı.. Ahmet Altan ayrıca Genel Yayın Müdürlüğünü de yürütüyor.  Ahmet Altan’ın kızı  Sanem Altan NTV’de Spor Programı da yapıyor. Sanem Altan’ın Kocası İbrahim Seten de Vatan’ın Spor Müdürü… Ahmet Altan’ın Oğlu Kerem Altan’da Spor yazarı. Bir ara Vatan’da yazıyordu. Altan ailesinin Spor yazıcılığında parlamasında, Ahmet Altan’ın eşinin amcası Spor Yazarı Necati  Bilgiç’in ve onun oğlu Gürcan Bilgiç’in payı var mıdır? Bilinmez…  Mehmet Altan’ın oğlu Ömer Altan da karikatürist… Çetin Altan’ın eski eşi Mine G. Kırıkkanat’da Vatan yazarı… Şimdiki eşi Solmaz Kamuran da Romancıdır… Hepsinin ortak özelliği, yabancı dille eğitim yapan okullardan mezun olmaları, çok iyi derecede yabancı dil bilmeleri,  uzun yıllar yurt dışında yaşamalarıdır…  Bu çağdaş aşiret, Medya'da daha uzun yıllar hakimiyetini sürdürecek gibi görünüyor...
Not: Altan ailesi, yazılarında sık sık Şarklılıktan yakınırlar... Genç yaştaki çocuklarına "köşeler" bulmak, "köşeler" vermek, ŞARKLILIK değil midir?



*PARLATILAN ALİ KEMAL: Hatırlarsınız, İstiklal Savaşından sonra halk tarafından linç edilen, Damat Ferit’in içişleri bakanı  Ali Kemal’i, Gazeteciler Cemiyeti 2005 yılında  Basın Şehidi İlan etmişti… Bu kez de Gazeteci Orhan Karaveli “Ali Kemal ; Belki Bir Günah Keçisi” isimli kitabını yazmış.. Kitaba göre,  Ali Kemal; Sportmen, maceraperest, romantik, şık ve çok dil bilen bir entelektüel bir kişilikmiş.… Ali Kemal; Hayatının yarısını yurtdışında geçirmiş. Paris, Halep, Mısır, Cenevre, Londra ve Viyana’da yaşamış. İçişleri Bakanlığı yapmış ve Sorbonne’da edebiyat dersleri vermiş. Kadın hakları savunucusuymuş. “Ben Türk halkını tanımamışım, ondaki yaşama duygusunun bu kadar güçlü olduğunu fark etmemiştim” demiş ve yanlış yaptığını kabul etmiş… Yaşasaymış, Türkiye Cumhuriyetine olumlu katkıları olurmuş… Yahya Kemal de onun hain olduğuna inanmazmış.. Ali Kemal'in öldürülmesi linç değilmiş de Nurettin Paşa’nın komplosuymuş..
Kültürlü olmak, yabancı dilleri iyi konuşmak, iyi eğitim almak, o insanın "Vatan Haini" olmayacağının göstergesi değildir. Hatta tam tersi, yabancı dil bilmeyen bir kişinin Vatan Haini olması çok zordur. Hain olmak için yabancı ile irtibat, ittifak ve işbirliği  şart… Yabancı dil bilmeyen birisi, irtibatı direkt olarak kuramaz. Yabancı dil bilmeyen birisin hainliğinden ziyade gafilliğinden bahsedilebilir. Hainler dün de  iyi eğitim almış, yabancı dil bilen, yurt dışında uzun süre kalmış kişilerdi… Bugün de… Ali Kemal’le, bugünkü Ali Kemal’lerin söylemlerindeki ve yaşamlarındaki benzerlikler o kadar çok ki…
Şu cümlelerin sahibine “Vatan Haini” denir mi denmez mi? Üstelik O kişi İstanbul’un işgal yıllarındaki İçişleri Bakanıysa ve Milli Mücadelecilere kan kusturmuşsa…
“Kuyucu Murat Paşa, Celâlîlere nasıl muamele etmişse, Kuvayı Milliye’ye de öyle muamele edilmelidir. Maiyetindekilerin yakında, zorba yamağı Cafer Tayyar şaklabanını, elini kolunu bağlayıp Hükümete teslim etmesi beklenir. Saltanata bağlı halim selim Anadolu halkı da Mustafa Kemâl şakisine haddini bildirecek.” (20 Nisan 1920, Peyamı Sabah)
"Teşkilât-ı Milliye sergerdeleri, bu mahlûklar kadar başları ezilmek ister yılanlar tasavvur edilemez. Düşmanlar onlardan bin kere iyidir." (23.4.1920- Peyam-ı Sabah)
“Padişahımızdan adalet bekleriz. Bu canilerin cezası çabuk ve şiddetli verilmelidir.” (29 Nisan 1920, Peyamı Sabah)
“Harice karşı hukukumuzu müdafaa ve varlığımızı muhafaza için en birinci vazifemiz, ne emel beslediklerini hepimizin bildiği bu muzır neşriyattan, bu haşerattan, Kuvayı Milliye'den Anadolu'yu temizlemektir.” (6.5.1920- Peyam-ı Sabah)
“Hükümet önce, Anadolu’nun henüz istilaya uğramayan yerlerini Mustafa Kemâl’lerden, Ali Fuat’lardan, o ipsiz sapsız, akılsız, fikirsiz zorbalardan, canilerden  temizlemelidir.” (5 Ağustos 1920, Peyamı Sabah)
“Ankara’nın, bu hoppaların derdiyle yine fırsatı kaçırdık. Bu idrakte, bu irfanda, bu kıratta adamlar böyle bir hükümeti değil, ufak bir aşireti bile yönetemezler.” (13 Şubat 1921, Peyamı Sabah)
“Hiddet ve şiddet, şarlatanlık ve şaklabanlık para etmez. Ankara’yı büyük devletlere kabul ettirebilmek için ordularımızı Viyana kapılarına kadar sevk etmek icap etmez mi? Savaş olmazsa Ankara kahramanları yaşayamazlar, küflenirler, sönerler. Savaştan vazgeçmek lâzımdır.” (23 Kasım 1921, Peyamı Sabah)
“Teşkilatı Esasiye Kanunu’na dair Ankara’da cereyan eden görüşmeleri hayretle, üzüntüyle, hatta dehşetle okuyoruz. Zavallı Anadolu ne ellere düştü. Yunan’a ve başka düşmana hacet yok. Bu kuru kafalar yeterli. Onlar, Yunan’ı Afyon’a kadar getirmekten başka biş iş yapmadı.” (11 Aralık 1921, Peyamı Sabah)
“Ankara’nın direnme siyaseti, bizi götüre götüre bir berzaha düşürdü. Millet için bıçak kemiğe dayandı. Müttefiklerin yeni bir kararlarına karşı gelmek yerine yakınlık göstermek lazımdır.” (1 Temmuz 1922, Peyamı Sabah)
“Büyük Millet Meclisi, millî hakimiyeti temsil edemez. Millî hakimiyeti ancak Hilafet ve Saltanat temsil edebilir. Ankara’daki şımarık herifler, artık durunuz. Haddinizi biliniz. Şarlatanlık elverdi. Hokkabazlık yeter!” (18 Ağustos 1922, Peyamı Sabah)
Şimdi bir Moda var… Cumhuriyete, Türk Milletine, Türklüğe, Atatürk’e saldırmak… Atatürk’ün karşıtlarını aklamak, dolayısıyla Atatürk’ü suçlamak…
Ne demiş eskiler, “İnsaf dinin yarısıdır”.
Ali Kemal’in eşini Türkiye Cumhuriyeti Berlin Büyükelçiliğine memur olarak alan, Ali Kemal’in oğlu Zeki Kunaralp’i Hariciyeye memur olarak göreve başlatıp,  Büyükelçi olarak atayan, Ali Kemal’in torunu Sinan Kunaralp’i Büyükelçi olarak çalıştıran bu devlet değil midir?
Dünyanın hangi ülkesinde, O devletin kurucularına küfreden, onların öldürülmesini isteyen birisinin eşine çocuklarına, kamu kuruluşunda iş verilir, büyükelçiliğe yükseltilir?
Bu olay tek de değildir... 150'liklerin (Vatana İhanet Ettikleri için Sürülenler) affedilmesi... Onlardan Refii Cevat Ulunay'a Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birisinde (Milliyet'de)köşe yazarlığı verilmesi, Maliye Nazırı Cavit Bey'in, Şeyh Sait'in, Derviş Mehmet'in torunlarının Türk Devletinde önemli mevkilere gelmesi başka ülkelerde kolay kolay görülemeyecek şeylerdir. Ve örnekleri yüzlerce binlerce çoğaltmak mümkündür.
Bu; Türk'ün, Türk Devletinin  hoşgörüsüdür. Suçun Şahsiliği kavramını özümsemesidir...
Türk'e saldırmayı alışkanlık edinenler, olaylara bir de bu yönüyle bakmayı deneyemezler mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder